Bağımsızlık Kriterinin Temel Unsurları
Yönetim kurulu üyelerinin nitelikleri ve bağımsızlıkları, bir kurumun başarısı üzerinde doğrudan bir etkiye sahiptir. Özellikle halka açık şirketlerde, yönetim kurulu üyelerinin büyük bir kısmının bağımsız olması, etkili kurumsal yönetimin sağlanması açısından kritik bir özellik olarak öne çıkmaktadır.
Bağımsızlığın tanımı, genellikle üyelerin şirketle olan finansal ilişkileri çerçevesinde ele alınmaktadır. Bu tanım, ülkeden ülkeye farklılık gösterse de, genel olarak yönetim kurulu üyeliği ile sınırlı olan, son beş yıl içinde şirketle profesyonel bir ilişki kurmamış, ayrıca ana tedarikçiler veya müşterilerle bir iş ilişkisi bulunmayan kişiler "bağımsız üye" olarak kabul edilmektedir. Üyelerin veya yakınlarının, şirketle önemli ticari ilişkileri olmaması da birçok ülkede aranan kriterler arasındadır. Bu bağlamda "önem" tanımının, yönetim kurulunca değerlendirilmesi beklenmektedir. Örneğin, bir şirkette önemli bir yöneticiyi ikna ederek eğitim almamız, o kişinin bağımsızlık durumunu sorgulatabilir. Aynı şekilde, emekli bir kamu görevlisinin yüksek bir yönetim kurulu ücreti alması da, finansal bağımsızlık açısından sorgulanabilir.
Bu nedenle, bağımsızlık kavramını yalnızca finansal özgürlük ile sınırlamak doğru değildir. Asıl hedef, bağımsız üyelerin düşünce ve davranış açısından özerklik sergilemeleri ve kurumsal çıkarları her şeyin önünde tutarak tarafsız kalabilmeleridir.
Entelektüel bağımsızlığı değerlendirmek daha zor olsa da, kamu otoriteleri genellikle finansal ilişkilere odaklanmaktadır. Ancak, duygusal bağımlılık ve politik bağımlılık gibi unsurlar da entelektüel bağımsızlığı etkileyebilir. Yönetim kurulu üyelerinin değişik bilgi, yaratıcılık ve eleştirel düşünce potansiyeli taşımaları, finansal raporları anlamaları, riskleri değerlendirmeleri ve stratejik düşünmeleri beklenmektedir. Bu nedenle, asıl amaç, bağımsız üyelerin entelektüel bağımsızlıklarıyla kurumsal yönetim anlayışını güçlendirmektir.