Fırsat Eşitliği ile Demokrasi Gelişir: Bilgiye Erişim ve Dünya Vatandaşlığı
Gerçekten insan haklarına ve demokrasiye inanıyorsak, dünya üzerindeki tüm bireylerin ‘dünya vatandaşlığı’ bilinciyle eğitim alması, yetiştirilmesi ve karar alma süreçlerine katılmaları için çaba göstermeliyiz.
Demokrasi, sadece kaynakların eşit dağıtımıyla değil, fırsatların eşitliği ile gelişir. Eğer dünyada demokrasi hâkim olacaksa, özellikle bilgiye erişimde fırsat eşitliğinin sağlanması kritik bir öneme sahiptir.
İnternet, bu konuda önemli fırsatlar sunmakla birlikte, teknolojik gelişim tek başına yeterli değildir. Bu teknolojilere erişim, kullanma yeteneği kazanma ve dünya vatandaşlığının gerektirdiği sorumluluk bilincini kazanma fırsatları, tüm bireylere sağlanmadığı takdirde, küresel demokrasiyi geliştirmek de oldukça zor olacaktır.
Yüksek teknoloji devrimi, bilginin daha geniş kitlelerle paylaşılmasını sağlamakta ve katılımcı, şeffaf yönetim biçimlerini desteklemekte, ancak bilgi teknolojilerine erişimdeki eşitsizlikler, bilgiye sahip olanlar ile bu olanaklardan yoksun kalanlar arasındaki uçurumu daha da derinleştirmektedir.
Günümüzün sorumluluğu, bilginin daha geniş kitleler tarafından eşit bir şekilde paylaşılması için gerekli koşulları yaratmak ve bu yolları aramaktır.
Bugün, dünya genelinde iki milyar insanın hâlâ elektrikten yoksun olduğunu ve her üç kişiden birinin elektriğe erişim sağlayamadığını kaçımız biliyoruz? Bangladeş, Çin, Mısır, Endonezya ve Nijerya gibi toplam nüfusu milyarları bulan ülkelerdeki telefon sayısı, yalnızca 27 milyon nüfuslu Kanada'daki telefon sayısından daha azdır.
Ülkeler arasındaki iletişim teknolojileri eşitsizliği, mevcut uçurumu daha da derinleştiriyor. Artık insan hakları ve demokrasi, geleneksel anlamlarının ötesine geçmiştir.
Geleneksel olarak insan hakları, hiçbir bireyin cinsiyet, renk, ırk, dil, din, sosyal sınıf ya da politik inançlar nedeniyle ayrımcılığa uğramaması ilkesi üzerine kurulmuştur. Demokrasi de genel olarak oy verme hakkı, düşünce özgürlüğü gibi haklarla tanımlanır. Ancak artık, bu kavramlar insanların geleceklerini şekillendirmede söz hakkına sahip olmaları ve küresel karar alma süreçlerine katılabilmeleri üzerine odaklanmıştır. Modern çağın insan hakları ve demokrasi anlayışı budur.
Yönetim kavramından, katılımı ve karşılıklılığı ifade eden ‘yönetişim’ anlayışına geçiş, bu dönüşümün temel bir parçasıdır.
Böyle bir katılımcı yönetim anlayışının en önemli gereksinimlerinden biri, geniş kitlelerin hayatlarını etkileyen gelişmelere duyarlı olmalarıdır. Bunun için, bilgi çağının getirdiği olanaklardan faydalanabilmeleri ve gerekli araçlarla donatılmaları gerekmektedir. Bu bağlamda, bilgi çağına dahil olmak ve bilgi teknolojilerine erişim sağlamak kritik bir öneme sahiptir. Bu fırsatları yaratmak, çevresel sorunlar veya organize suçların önlenmesi gibi küresel bir sorumluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Tek tek ülkelerin ötesinde, uluslararası topluluğun üstlenmesi gereken bir görevdir.
Sonuç olarak, insan hakları ve demokrasiye gerçekten inanan herkesin, dünya üzerindeki tüm bireylerin ‘dünya vatandaşlığı’ bilinciyle eğitilmesi, yetiştirilmesi ve karar alma süreçlerine katılması için çalışması gerekmektedir.
Eğer bilgi fakirliğiyle mücadelede başarılı olabilirsek, ekonomik fakirlikle mücadelede şimdiye kadar ulaşamadığımız başarıyı elde etmemiz de mümkün olacaktır. Dünyayı insan haklarına saygılı demokratik bir anlayışla yönetebilmek için, bilgi fakirliği ile mücadeleyi bir seferberlik hâline getirmeliyiz.