Kısa Vadeli Düşünceden Sürdürülebilirliğe Geçiş: Ekonomik Krizin Etkileri
Ekonomik krizler, piyasa aktörlerinin perspektiflerini köklü bir şekilde değiştirebilmektedir. Kriz öncesinde, hem şirket yöneticileri hem de yatırımcılar genellikle kısa vadeli hedeflere odaklanmışlardı. Bunun temel sebebi, sermaye piyasalarının emek ve ürün piyasalarına göre daha hızlı bir şekilde küreselleşmesidir.
Şirketler büyüdükçe, ölçek ekonomileri sayesinde rekabetçiliklerini artırma fırsatı buluyorlar. Ancak, ölçek ekonomilerinin yalnızca üretimle sınırlı olmadığını, gelişen teknolojilerle birlikte Ar-Ge, marka yatırımları ve dağıtım kanallarında da etkili olduğunu unutmamak önemlidir. Bu nedenle, büyüme hızını artıran şirketler, rekabet gücünü de artırmış oluyor. Büyüme için gereken finansman genellikle şirketlerin halka açılmasıyla elde ediliyor. Bu durum, sermaye piyasalarındaki karar vericilerin (genellikle fon yöneticilerinin) portföylerindeki hisse senetlerini ve diğer enstrümanları sürekli olarak değiştirme çabalarına yol açıyor. Küreselleşen sermaye piyasaları ve yenilikçi araçlar, yatırımcıların şirketlere karşı kısa vadeli bir bakış açısı geliştirmelerini kolaylaştırıyor.
Özellikle gelişmiş sermaye piyasalarına sahip ABD'de, bu eğilim hem yatırımcılar hem de şirket yöneticileri tarafından her çeyrekteki performansa odaklanmaya neden olmaktadır. Aile şirketleri, özel sermaye fonlarına sahip şirketler veya Almanya’daki gibi hisseleri sınırlı sayıda kuruluşa ait olan ve hisse yapısında hızlı değişim göstermeyen şirketler ise genellikle daha uzun vadeli değerlendirmelere tabi tutulmaktadır.
Ancak ekonomik kriz, kısa vadeli finansal performansa odaklanmanın tehlikeleri konusunda bir öğretici olmuştur. Portföylerindeki hisseleri istediği gibi değiştirebileceğini düşünen yatırımcılar, piyasalardaki genel düşüşte sistemik bir riskle karşılaştıklarında hareket etme olanaklarının sınırlı olduğunu fark ettiler. Özellikle emeklilik fonları ve ülke fonları, nesiller arası varlık değerlerini koruma ve artırma hedefleri doğrultusunda, sadece kısa vadeli performansa değil, aynı zamanda sürdürülebilirlik odaklı bir bakış açısına yönelmeye başlamaktadır.
Bu bağlamda, Global Compact, Global Reporting Initiative (GRI), UN Principles for Responsible Investment (UNPRI), Caring for Climate, ISO 26000 ve Carbon Disclosure Project gibi birçok inisiyatif, yatırımcılar ve yönetim kurulları için önem kazanmaktadır. Şirketlerin insan hakları, çalışma koşulları, çevresel etkiler ve yolsuzlukla mücadele konularında daha duyarlı olmaları gerekmektedir. Yönetim kurullarında çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) konularının değerlendirilmesi ve bu alanlarda deneyime sahip üyelerin oranının artırılması önem kazanmaktadır.
Sonuç olarak, şirketlerin odak noktaları, kısa vadeli bakış açısından sürdürülebilirliğe; değişen hissedar taleplerine yönelik yaklaşım, tüm paydaşların dengeli tatminine; yalnızca iş sonuçlarına odaklanmaktan risk yönetimi ve kurumsal sosyal sorumluluğa kaymaktadır.
Yönetim kurullarında gerekli deneyim setinin genişlemesi, şirket stratejilerinde ve yönetiminde sürdürülebilirlikle ilgili uygulamaların bütünsel bir şekilde yer almasının önemini artırmaktadır. Paydaş ilişkilerine verilen önem artmakta, onların beklentilerini karşılama çabaları öne çıkmaktadır.
Kısacası, kısa vadeli performans odaklı yaklaşımlar, yerini sürdürülebilirlik ve risk yönetimi odaklı bir yaklaşıma bırakmaktadır. Bu trende daha hızlı uyum sağlayan şirketler, kaynaklara erişim ve toplumsal güven gibi konularda avantaj elde edeceklerdir.